16 Ekim 2015 Cuma

Ironman Austria- Ironman #2

Nerde kalmıştık..  Hmmm geçen sene ki Kalmar Ironman’imden sonra yazmıştım yazımı en son. Sıra galiba ikici tur yazıya gelmiş:)
Kalmar’ın ardından içimden hiç geçmemişti bir daha bir yarışa yazılmak. Sonra yavaş yavaş virüs içimde ilerlemeye başladı. Ve aklıma gelen yarış tabii ki herkesin yazıldığı Avusturya olmuştu. Hiç unutmadığım bir an; bu yarışla ilgili şaka yaparken Kemer’de bisiklete biniyorduk. Ofluoğlu’nda sanki 150km bisiklete binmişçesine yemek yedikten sonra Barkın’ın Avusturya’ya sıcak baktığını anladım. Yine olaya Barkın ile başladım. Olay bir Pazar kahvaltısında Pınar’ı ikna etmekle geçti derken yarışma ekibimiz Yamaç, Alirıza, Pınar ve Barkın olarak ortaya çıktı.

Bu seneki macera içerisinde çok ama çok farklı anılar yer aldı. Ama genel olarak anımsadığım genel bir hastalık haliydi. 20 Aralık’ta nişanımızın ardından yakalandığım hastalık tüm sene peşimi bırakmadı. Herhalde İstanbul’da görmediğim doktor kalmamıştır. Tam bu sefer düzeldim derken yeniden yakalandığım hastalıklar yüzünden motivasyonumu yukarılarda tutmakta çok güçlük çektim. Her hastalık hem dinlenme süresi gerektiriyordu hem de aldığım antibiyotikler yüzünden sürekli enerji seviyem yerlere düşüyordu. Pes etmeden antrenmanlara devam etme çabam ile sürekli bünyemi zorluyordum. Bu yarışa yazılırken tek amacım vardı 3-5 dk da olsa biraz daha iyi bir derece koşabilmek. En başta buna çok inanmıştım. Ama artarak devam eden hastalıklarla 2 ileri 1 geri modeli beni sadece bitirmeye odaklanmaya itti. Zaman zaman yapamadığım antrenmanlar yüzünden yarış değiştirmeyi çok istedim. Sonra herkes antrenmanlarını bitirmiş dinlenirken, daha fazla antrenman yapmayacağımı düşünüp yeniden yarışa odaklandım.  Tabii bunun yanısıra tüm sene düzelmeyen havalar dışarıda bisiklet yapamadan geçen günler yüzünden de bisikletime olan güvenim de sarsılmıştı. Ha bir de senenin son 3-4 ayı artarak çoğalan hampstring ağrıları ve yarış sonrası konulan bursit tanısı ile hayatım her anlamda zorlaşmıştı. Bermuda şeytan üçgeni gibiydi: 1) sinüzitsel hastalıklar 2) bir türlü düzelemeyen havalar 3) bacağımdaki sakatlıklar. Kendimi up tutmakta çok zorlandığım bir sene olduğunu itiraf etmeliyim.
Sezonun ilk yarışı Dubai Challenge’dı. Yarışa yazıldık gittik ve giremeden döndük. Bu sefer hem Aliriza hastaydı hem de ben. Tam yarışa gitmeden önce sinüzit teşhisi kondu, yaklaşık 3 şişe serum yiyerek gittim ama sonuç elde var sıfır. Yarışamadan döndük:( Büyük hüsran. Ardından Mersinde Taşucu’nda bir yarışımız vardı. Şaka gibi yine deli gibi bir fırtına ve rüzgar ile yarıştık. Ama bu sefer bitti:) 


Yarışın ardından St Polten 70.3’e 3 kala korkunç bir sinüzit dalgasıyla yeniden karşı karşıya kaldım. Bu sefer bacağımdaki tedavilerde başlamıştı. Fizik tedaviye gittiğim kişi bana uzun mesafe çıkaramazsın dedi. Kendimi artık Avusturya’da full yapamayacağıma inandırmaya başladım. Sert başladığını düşündüğüm antrenmanlarım gitgide daha az sert modda geçmeye başladı. Başlarda çok güzel başlayan yüzme antrenmanlarımda hastalıklar sebebiyle geri kalmalar, havuza girememeler çok sık yaşadım. Daha fazla yüzme yapmam gerekirken maalesef ortalama haftada 1-2 kere yüzebiliyordum. Ha bir de uykudan fedakarlık etmem gereken bu sene artık vücudum uykusuzluğu da kaldırmıyordu. Hayat hep bir inanışla güzel elbette. Hep daha iyisi olacak havalar sıcak olacak ben iyileşecem ve hastalanmıycam derken baktım ki hiçbir şey iyiye gitmiyor. Yani öyle şaka gibi bir seneydi ki vücudumun iyileşmek için güneşe ihtiyacı var biliyordum. Dubai’deki yarış bunun için bir olanaktı. Oraya hem hasta gitmek hem de orda da fırtınayla karşılaşmak artık yeter dedirtecek derecede can sıkıcıydı. En son St Polten’de tamam artık bir daha yarışa gitmeyeceğim çok zorlandım demiştim.. Enteresandır bu sene 2-3 kere bir aksilik daha olursa Avusturya IM’e gitmeyeceğim diye totem yapmıştım. Örnek Kıbrıs’ta yüzbinkoş’un kampına gidiyoruz ama Alirıza evde nüfusunu unutuyor, tam onu hallettik diyoruz varıyoruz ve hava sıcak işte hastalıklardan kurtulmak için muhteşem bir hava diyorum ve pedalımı yamuk takmayı başarıp yarı yolda kalıyorum pedal yalama olduğu için ve herkesin 6 saat bisiklete bindiği günde ben 70.km’de eve araba çağırıp dönmek zorunda kalıyorum.


Sebat ettim galiba. Pişman mıyım? Hayır değilim ama yarışta daha iyi yapabilmiş olmayı çok isterdim. Sadece bitirmeye odaklanmış olmak da sonunda beni mutlu etmedi sanırım. Ama olsun yapmış olmaktan yana çok ama çok mutluyum.
Evet yarışa vardık.


Hala kafamda acaba yarışmasam mı düşünceleri, iyi hazırlanamadım eyvah ne olacak korkuları var. Eeee tüm seneki aksilikler beni bırakmamakta hala çok ısrarlı. Bisiklet çantasını bir açıyoruz kulakçık kırık. Muhteşem bir an daha yaşanıyor benim için. Yarışa giderken eyvah yarışmasam mı diyen ben bu sefer yarışamayacağım için stres oluyorum. Stres diz boyu çünkü herhangi bir aksilikten ötürü yarışamıyor olmak istemiyorum. Aliriza ve Barkın geçici bir çözüm yapıyorlar ama yarışta lastik patlaması halinde benim onu o şekle getirmem imkansız. Zaten bu tarz bir çözümle yarışmak da istemiyorum, işte herşey tam olacak düşüncesi, mesleki hastalık mükemmeliyetçilik.  Bu kulakçık denen illet ise her markada yıla göre bile değişen bir şeymiş. Barkın yedek alın diye çok söylemişti Abu Dhabi yarışından sonra hatta link yollamıştı. Ama tabii kafa kalın olunca dinlememişim:) Bir anda ben ümitsizliğe kapılmış bir şekilde gecenin köründe Burcu ile yazışırken bana bir foto yolluyor acaba seninkine uyar mı diye. Burcuda da Trek var ve yanında yedek var. O gece yatıyorum ve sabah olsun da hemen bisikletçiye gösterelim diye içimde bir heyecanla uyuyorum. Ve evet sabah Berry kulakçığı Expo’ya ulaştırıyor ve kulakçık uyuyor. Artık önümde çok da bir engel kalmadı. Yarışmaktan öte ve Burcu yarış meleğim olmuştu. Her şey çözüldükten sonra bisikleti denedim ve gölde bir yüzme denemesi yaptım, çok güzeldi. Aynı gün parkuru gezmeye çıkıyordu Pınarlar arabayla.
Ben görmek istemediğimi söyleyip bisiklet etabı ile ilgili sürprizleri yarışa bırakmayı seçtim. Sanırım da iyi yapmışım, hakikaten sürpriz oldu:)

Sanırım yarış öncesinde yaşadığım streslerden ötürü, yarışa başlarken bu sefer çok heyecanlanmadım. Yarışa başlarken Burcu, Pınar, ve bendik. Burcu bizden ayrıldı çünkü o önlerde başlayacaktı. Bense tam arkalarda değilim ortalardayım ve Pınar ile elele denizin içinde yürüyoruz. Pınar’ın hiç heyecanlı olmasını beklemezken bir anda heyecanlı olduğunu hissediyorum. Her zaman tek heyecanlının kendim olduğunu düşünürüm ama o an tekrar anlıyorum herkesin heyecanlı olduğunu. Ne kadar işe yaradı bilmiyorum ama kendimce Pınar’ı teselli edecek şekilde en iyi olduğun kategorilerden birindesin merak etme diyorum ve ayrılıyoruz. Ondan sonrası tamamen yalnızım. Yine yavaşlığımı atamıyorum ilk 1000 metre. Nedense çok tutuk gittim. Arkadan gelen farklı renkli bonelilerden anlıyorum yavaşlığımı.  Halbuki daha iyi gidebilirdim. O kadar kişi içinde yalnız kaldığımı ve cut off’a kaldığımı hissettiğim çok oldu. Birkaç sebep var sanırım. Avusturya’da tempo daha yüksekti herkes sanki daha hızlıydı. Güneşten dolayı bir türlü kerteriz aldığım yeri göremeyip fena sapmışım 3800lük parkuru 4200 gibi yüzmüşüm, tabii bu bana inanılmaz uzun geldi. Etraftaki insan sayısı azaldıkça eyvah cut off diye kendime yüklendiğim vakitler oldu. Sonra çıktım baktım ki geçen sene ile aynı derece. Bu sene derecelerim çok daha iyiydi. Demek ki gerçekten normalden yavaş yüzdüğüm için bana yavaş geldi. Ve de 400 metre fazladan yüzdüğüm için.

Ve geldik bisiklete. İlk bisiklete çıkış anım enteresan. Avusturya’ya vardığım andan itibaren bacaklarım sanki ilk kez squat yapmışım gibi acıyordu. Stresten diyordum. Ama bisiklete çıktım ve aynı acı 10-15km bırakmadı peşimi. Yüklenemedim ilk km’lerde. Hemen yine kurtarıcım advile başvurdum. 3 tane advil ile toparladım.

Bacaklarım açılmıştı ama o yokuşlar neydi. Hani yokuş yoktu bir iki gün önce tur yapan arkadaşlarıma soruyordum içimden tatlı tatlı:) İlk turun sonunda Nazlı’yı gördüm çok büyük motivasyon oldu bana. İkinci tur rüzgar olmasına rağmen daha güzel geçti mental ve güç olarak. Yarıştan önceki akşam Dilek ile konuştuğumda bana sakın bırakmayı düşünme demişti. (St Polten’de nedenini bilmediğim bir şekilde yarışı bırakmayı istediğimi biliyordu ve mental olarak da performans olarak da etkilendiğimi de biliyordu. Hayatımda hiçbir işi yarım bırakmadım ama ilk kez bırakmayı seçmek istemiştim St Polten’de ve kalmanın ne kadar zorlu bir savaş olduğunu anlamıştım.) Bir kere insanın aklına o düşünce girince zaten mümkünatı yok toparlayamıyor.
O nedenle hep pozitif düşündüğüm bir yarış oldu. Derecemden hiç memnun değildim ama bisiklet etabı bitmişti. Yine bisiklet ve koşu arasında bir minik beyaz peynirli sandviçimi yedim ve 3-5 yudum ayranımı içtim. Ağzımdaki iğrenç jel tadı gitmişti hazırdım. Evet koşuda ne olacak korkusu vardı içimde. Bacağım 10-15km dayanıyordu ağrısız sonra ağrılar başlıyordu. Ve tabii ki öyle oldu ama yine 3 adet advili almayı ihmal etmedim.
Koşuda en önce kimi gördüm hiç hatırlamıyorum ama birilerini gördükçe mutlu oluyordum. Ha yok hatırladım bitirmeye yakın Önder’i görmüştüm çok iyi koşuyordu. Sonra sanırım Pınar sonra da AliRiza (ARB) ve Can. ARB ve Can’ı görmeden geçip gitmişim onlar beni durdurdu ama onlar yürüyordu. Aramızda 20km vardı. Ama yürüyorlardı. Aliriza iyi değildi. Ben de yürüyeyim dedim. Hayır git dedi. İstemeyerek de olsa ayrıldım yanlarından. Geri kalan  tüm yarış boyunca nasıl bitecek, bitmiyor, bacağım ağrıyor dur, yok ağrıya odaklanmalı, hayır dur biraz ovala düşünceleriyle geçti.  Yarışın ortalarında Can’ı gördüm, Aliriza’nın revire gidip yarışı bıraktığını söyledi. It was such a split second, direk parkurdan çıkmak ve yanına gitmek istedim. Can çıkma diskalifiye olursun dedi. Yamaç bakıyor dedi. Yamaç olmasa sanırım yarışı bırakmak pahasına yanına gidecektim. Ama Can’ın bana o bilgiyi vermesi her şeyi değiştirdi. Devam ettim ama kafamda hep nasıl, ne oldu, bitişte nasıl bulucam düşünceleri vardı. Tek düşüncem finishte Aliriza’yı görebilmekti.  Geri kalan zaman km saymakla geçtiJ Bir ara son 4km’de Pınar’ı görüp durdurdum bir daha koşanı eşşekler kovalasın dedim:) O da hadi az kaldı diyerek beni motive etmeye çalıştı. Bu sene en iyi gelişim gösterdiğim alan koşuydu. 4:15 gibi koşacağımı  düşünmüştüm hep. O kadar çok durup bacak ovaladım ki tabii biraz saptık:) Koşu boyunca yanımda ara ara koşan Yamaç ise en büyük destekçim oldu. Hele ki son 2km’de bana verdiği destek ve gaz unutulmaz. Nasıl bağırıyordu bitti Göksu bitttiiiiii hadi koş diye. Onun bağrışıyla daha da koşuyordum ama o 2km bir türlü bitmiyordu. Finishe geldiğimde hayatımda ilk kez bir yarıştan sonra ağladım. Gerçekten zorlu geçmişti benim için. Yarışın zorluğunun yanısıra Aliriza’yı o şekilde parkurda bırakmış olmak da belki beni duygusal olarak zorladı.  Neyse ki mutlu son olmuştu benim için ama daha iyi hazırlık süreci geçirip daha rahat bitirmiş olmayı isterdim. Zorlandım. Ama yarışa girdiğim için çok mutlu oldum. 2. İronman’ı bitirmiş olmak çok önemliydi.

Sanırım bu seneden öğrendiğim en büyük ders bisiklet teknikerliği konusunda biraz daha fazla çalışmam gerektiği ve her türlü zorluğa rağmen hedefe doğru koşmayı bırakmamam gerektiği.  Tüm sene beraber antrenman yaptığım kocamla bitirmiş olamamak benim için en büyük üzüntü oldu. But there is always next:)

Let’s see what is nextttttt?:)

16 Eylül 2014 Salı

Bir ilk ironman klasiği de ben yapıyım dedim:)

Nereden baslasam bilemedim, ama aklima ilk gelen an Berry Nae, Tolga Tuncsav, Dilek Baytan ve Ali Riza ile yine bir cumartesi trainer sonrasi Hillside Istinyede’yken  Tolga' nin seneye Nice Ironman yapilir dedigini hatirlamam. O zamanlar Norvec Haugesund half ironmane hazirlaniyorum ve ilk yanitim ben hayatta Full Ironman yapmam olmuştu. Well, never say never:) 2013'de Haugesund'dan sonra Kalmar'a Yamac Kolatan, Ali Riza Bilal, Kivanc Onutman ve Goksen Cinar'i izlemeye gittik.

O yarisin sonunda birbirimizle konusmadik ama Dilek de ben de yapabiliriz diye düşünmüşüz. Bu dusunceyi ilk dile getiren ben oldum galiba:) Pinar Caliskan ve Dilek ile bunu kısaca paylastiktan sonra kafamda cok da olgunlastirmadan (çok fazla düşünsem kayıt olmayacağımı biliyordum) hemen kaydimi oldum ve bizim unlu ucluye bildirdim. Once yok olmazlarla baslayan konusmalar Dilek'i bir antrenman sonrasi eve kapatmam ve kredi kartini alip kaydettirmemle sonuclandi. Sira Pinar'in iknasiydi. O taraf  uzun sürdü. Pinar once olmaz dedi, sonra yaz ortasi tatil yapamıycaz dedi, sonra Avusturya'nin tarihi daha iyi onu yapalim dedi. Sonuc Pinari da ikna edip yola bir uclu olarak koyulmak oldu. Hepimiz tek serhle yola cikmıştik. Islerimiz daha onemli.  Antrenmanlar islerimizi etkilerse bu isi birakicaz dedik. Ve artık birer Kalmardash olduk:)



Uzun yolculuk yaklasik 9 ay surdu. Her sabah saat 5’te başlayan, ardından koştur koştur işe gidilen antrenmanları  isten cikar cikmaz aksam 8-9’da tekrarlayan haftaiçi antrenmanları takip etti. Haftasonu ise uzun saatler suren bisiklet, yüzme ve kosular ise cabasıydı.




Uykuyu cok seven ben, fedakarligimi eglence ve arkadaslardan yapmak zorunda kaldim. Bu süre zarfında bana başta çok kızan arkadaşlarım oldu, sonra yavaş yavaş anlayışlı olmaya başladılar, bitmek tükenmek bilmeyen özürlerim uzayıp kabarıp gitti bu süre zarfında (Ayşetim, Denom, Betüş vbJ). Velhasıl, son 9 ayim is, antrenman ve uykuyla gecti. Uykumu alamadigim her gun bana bir antrenmana mal olacakti, bunu çok iyi biliyordum. O nedenle ya bu dedikasyonu gercekten saglayacaktim ya da bu isi yapamayacaktim. Oyumu bu işe baş koymaktan yana kullandım.  Challengeler her zaman hayatımın büyük parçası oldu, hep ulasmak icin caba harcamak, hep zoru bulmak...yine bulmustum. Bu sefer cok da yetenekli olmadigim konular vardi isin icinde. Hirsim ise diger challengelarda oldugundan daha azdi, çünkü başarabileceğimden bile emin değildim. 

Butun sene neden bu isi yapiyorum diye sorguladim, her antrenman oncesi hem soylenerek gidiyordum hem de bittiginde cok mutlu oluyordum. Tabii antrenmanı yapana kadar da ARB'nin başının etini yiyordum.
(Burada Dilek ve Pınar’ın hakkını ödiyemem, sabahleyin beni yataktan kaldırmak için az uğraşmadılar. Her antrenmanın sonuna yemek ve eğlence havucu koyan Dilek ise sürekli 'daha erken kalkalım da en azından şöyle rahat kahvaltıya muhabbete vaktimiz olsun diyordu':)) Söylenmemin tek sebebi de az uykuydu:) Ola ki bir antrenman kaçarsa gun icinde icim icimi yiyiyor, isten gec cikacak olsam eyvah bugun antrenman kacicak bu yarışı yapamıycam diyordum. Ama sonuç olarak programin %95 ini hic kacirmadan yaptim.  Uykuculuk  yuzunden tabii  hep soguma ve strechinglerden kestigimi itiraf etmem lazim.
Garip bir his bu. Hem yapmak istemez bir yanım vardı, hem de yapamayınca üzülen stres olan bir yanım.  Sakatlıksız bir seneydi ayağımın altında oluşan çekilme dışında. Sürekli söylenerek başladığım antrenmanları yapmamak için bahaneler ürettiğim ama sonra ayağımın altında sakatlık olduğunda aman tanrım koşmadan olmaz bırakamam deyip doktoru dinlemediğim bir yıl oldu. Tabii senenin hic bir kisminda bu isi yapabilecegime dair bir guvenim yoktu belki de ondan sürekli söyleniyordum. Ve hep nerede eksigim oraları goruyordum, iş hayatımın kaçınılmazı burda da beni bulmuştu. Tam bir danışman gözüyle her şeyi analiz ediyordum kafamda, çünkü işte de her türlü fact’i koyup ortaya sonra fix etmiyor muyum? Burda da aynısı devam etti. Analitik düşünmeyi bırakınca  icimden gelen ses yapicaksin diyordu. Sonra o sesle kavgalar basliyordu. ‘Don't be naive, you have too much to build on’ diyordum. Ironman’de olayın aslında fiziksel boyutunun dışında psikolojik bir boyutu da vardı. Psikolojik güçlülük de çok önem arz ediyordu. Antrenmanlardan sonra yaptığımız konuşmalarda sürekli hadi vazgecelim diyordu birisi, diğer ikisi olmaz diyordu. Bu konuşmalarımız dönüşümlü olarak tüm sene devam etti.  AMA BIRAKMADIK!!

Hepimiz birer half ironman yaptık sene boyunca, milyon tane olimpik triatlona gittik. Arada bir Maratonistin ironcampine katıldık. Her türlü  dersi dikkatle dinledik:)
Süper bir deneyimdi , orada Andrea Gabba ile tanıştık, bize çok güzel tavsiyeler ve öğütlerde bulundu. Bunlardan bazılarını yarışta uyguladım da.
Son ay gelmişti. Kalmar Sweeden daha fazla yarış detayı açıklamaya başladı. Yuzme ve bisiklette iki cut off oldugunu ogrendim. Yine hesap kitaplar basladi, hangi etaptan en kotu ne yaparsam kalmam cut off a kismi. Gitgide gunler yaklasti. Daha ne giyecegimi bile bilmiyordum yarista.

Kalmara uçtuk sonunda.

Kalmar'da yapmam gereken ufak tefek antrenmanlar vardı hazırlık anlamında. Onlar bile yuk gibi geliyordu. Taper o kadar uzun gelmisti ki sanki tum sene hic calismamis gibi hissediyordum. Duygun Yurteri'ye (antrenör) sordum,  uzun süredir biz 5-6 saatlik bisikleti bıraktık nasıl olacak dedim..Hayir oyle olmayacak merak etme dinlenik gireceksin, daha iyi olacak dedi.
Yarış öncesinde stres diz boyu. Bisikletlerimizi kurduk . Önce benimkiyle başlayan kurulum sorunu, sonra Pınar'ınkine sıçradı. Neyse herşeyi halletmeyi başardık çok şükür. Kayıt işlemlerimizi yaptık, eksik gedik var mı diye expoya gidip deli gibi  alışveriş yaparak deşarj olmaya çalıştık


Kayıt Oluyoruz- Endişeli suratlar hiç eksik değil:)


Bisikletler teslim ediliyor ve son dakika ayarları yapılıyor:) Teknik crew yanıbaşımızda:)

Sonunda beklenen akşam geldi çattı. Bahsetmiştim uyku anlamında bu hayattaki en şanslı insanlardan biriyim, uykuya dalmam saniyeler sürer. Yaristan onceki gece uykuda sorun yasamayacagini dusunen ben, buyuk hata etmistim. Tum gece yatakta dondum durdum, huzursuzluktan oyle az uyudum ki sabah 4’de kalkmak hic koymadi. Kahvaltida ise konusanlar sadece Goksen ve Ali Riza idi. Pınar, Dilek ve bende derin bi sessizlik hakimdi.Bakiyorum Pinar'da yiyemiyor. Hatta onda da bendeki mide bulantisi var sanırım.Etraftaki diğer kahvaltı eden ironman adaylarına bakıyorum hepsi iri iri erkekler, ne işim var burda benim diyorum. Bu düşünceler içindeyken artık hadi dediler transitiona malzemeleri bırakmaya gidelim.


En son kontroller ve suluklari birakmak icin transitiona gidiyoruz. Göksen transition alanına girmeyi başarmış. Oh diyorum son kontrollerde yanımızda olacak, rahatlıyorum. Transitiondan sonra asıl işkence başlıyor start alanına geçiyoruz.  Ali Rizaya girmiyim yarışa diyorum sacmalama diyor ama ellerim titriyor.
Bu sene Kalmar ilk kez rolling start yapıyor yüzmede. Ail Rıza bana önlerde çık drafte gir diyor, ısrarla hayır 1:45 ile çıkıcam diyorum. En son beni zorla 1:35’e  sokuyor. Dilek ile Pınar ise 1:20 grubuna gidiyor.İşte yollarımız ayrıldı artık herkes yalnız. Uzaktan görüyorum onları.
O sırada geçen sene bizi gaza getiren Avici Wake me up 2013 Kalmar start şarkısı çalıyor. Dilek’in mutlu olmuş olacağını düşünüyorum ve gerçekten olmuş:) Etraftaki her insanı tek tek inceliyorum. Korkulu bakanlar kadar rahat iri yapılı erkekler gözüme takılıyor. Sonra diyorum ki bunlar da senin gibi yüzmese önde olurdu korkma.  AliRıza’ya veda ediyorum ve rampadan iniyorum. Hala o an tüylerimi diken diken ediyor.
Suya girdigim an ise hersey bitmisti. Andrea startta nerden nefes alıyorsan insanları o tarafına al dediği için soldan başladım. Son zamanlarda beraber yüzme çalıştığım Beste Önal sanki  yanımda yüzüyordu.  Ve kulağımda ‘uzan çek’ diye, Didem ise yaparsın kuşum diye bana bağırıyordu. Normalde  3000’lerde yorulacağımı düşünürken hala bir yorulma ibaresi hissetmediğimi farkettim. Tam o sırada kıyıda Ali Rıza ve Göksen’i gördüm, bağırıyorlardı. 3 kere kulacımı atarken el salladım onlara gördüğümü göstermek için.  Meğer Pınar ve Dilek’e de yapmışlar. Pınar görmüş o da el sallamış ama Dilek görememiş.Bu aşamada Yamaç, Ali Rıza ve Göksen’in elleriniz orda yere değecek dedikleri yere geldim. Sakın ayağa kalkma demişlerdi. Kalkmadım devam ediyorum ama kulaçlar yarım olmaya başladı yerler kaya veya sazlık. Ve bir anda kendimi kanalın içine girerken buldum.Yamaç demişti ki burdan sonra 800m var. Kafamdan tamam 10-15 dk sonra bitti diyorum. Ama kafamı kaldırdığımda ironman yazısı görüyorum. Yok canım diyorum daha var. Yamaç 800m demişti.  Özellikle kafam daha dışarda bakıyorum çıkan var mı diye ordan. Evet varrrrr. Yüzme bitti..Draftle son 800 çok ama çok hızlı geçmişti.  



Yuzmeden boylesine sorunsuz cikmak buyuk bir rahatlamaydı benim için. Bisiklette baslarda suursuzdum, korku vardi ama rahat oldugum etaptaydim.  Acaba zaman nasıl daha hızlı geçer dedim kendime. Sanırım km saymak dedim, baktım 2km gösteriyor yok yok dedim. Sen önüne bak arada km bakarsın. İyi ki bakmamışım km saatim sürekli eksik gösteriyordu. Sanırım onu da km’den mile çevirmeyi başarmışım:) Her yarış km saatimde sorun olmasa ya da saatimde şaşıcam zaten:) Bisiklette başlarda bacağımda 1-2 gün önce başlayan arka tarafta bir çekme hissi vardı.O başladı.Eyvah dedim bu beni zorlar . Yanımda beslenme çantamda advil vardı, midemin çok alışık olduğu ve Amerikada da maratonlar öncesinde herkesin tavsiye ettiği bir ilaç.  O nedenle her daim almaya alışık olduğum için hemen aldım. Mucize gibi ağrız sızı hissi kalmadı.  Zaten belki de psikolojikti kim bilir:) İlk km’lerden geçilen değil geçen olmak hoşuma gidiyordu. Hele ki adaya geçerken ki yokuşta erkekleri geçmeye başlayınca çok mutlu olmuştum:) Bisiklet etabi ve kosu icin yemek konusunda kendimi iyi sekilde train etmistim, hem jellere alismak hem de az yemek. Midesi cok hassas olan bir insan olarak beni nerde yari yolda birakacagini bilemedigim midemi egitmem gerekiyordu. Bisiklet etabinda antrenmanlarda yaptigim gibi 2 muz ve 3 buyuk qnt jel yedim. Gerisi High5 cafeinli isostar ve suydu. Cok rahat gecirdim mide olarak, enerji olarak da zorlanmadım hiç. Km olarak ise sonlarda Dilek'e rastladim. Bana o zaman sanki klasik bir cumartesi antrenmani gibi geldi, biraz daha rahatladim, cunku Kalmardashımı gormustum. Bisikletin sonlarinda hala enerjimin yerinde olması ve hala insan geçiyor olmak beni daha da motive etmişti ama bir sonraki sorular başladı; kosu ne olacak???Kosuya başlamadan yine ARB’yi gördüm bisikleti bırakırken. Sakin ol azıcık aç bacaklarını öyle başla dedi. Yanıma aldığım minik sadwichlerden birini yedim, hafif  bacak açtım ve çıktım.Tabi bir de magnezyumu içerken aerobardan kasılmış boynum için bir de advili yine ihmal etmedim.

Yanımda hig five in liquid jellerinden 4 adet vardı. Bir de sirtimda mini sandwichim ve special needs bag de ise yine minik sandwichlerim ve ayranim vardi. (Göksen ve Alirıza bizim yaptığımı hazırlıkla 4 kişi ironman yapar demişti haklılarmış:)) Ayran mi diyenlere yanitim şu, tatlidan nefret eden bir insan olarak jel yemek hem de bu kadar yemek mucize benim icin. Tabii bir de mide hassas. O nedenle ben brick antrenmanlarinda eve her geldigimde 3-5 yudum ayran ve soda icip cikardim kosuya. Fazlasi gaz riski tabii. Burda da mide tatlidan cok bulanirsa diye almistim yanima. Gercekten super oldu. 2 kere durup 3 yudum ictim kosudaki special needste ayranımı.
Kosudaki en buyuk stratejik hatami yaristan onceki gun lastik bagciklari ayakkabıma geri takmakla yaptim. Cok sikmisim bagciklari ayaklarim da sismisti. Ayaklarim cok acidi ve tabii polar adim podu da bozuldu yerinden oynayınca. Ben yarista kendimi  6:07 gibi bir pacele kosar sanarken 6:40 kosmusum. Iste bir ders daha isini son gune birakmiycan. Kosu parkurunda destek ekip hep yanimizdaydi. Koşuya çıkar çıkmaz Emre Taciri  gördüm. Emre 10 saat filan mı yaptın inanamıyorum derken, ben bıraktım dedi. Anlamadım o anda ama bırakmıştı bisikleti bozulmuştu. Sezin bağırıyordu o sırada Göksuuuuu diye.  Tam çok moral oldu derken o sırada Göksen çıktı karşıma benle röportaj yaptı uzunca. Hatta Avusturyaya kayıt olucak mısın dedi, evet dedim:) Çok iyi görünüyorsun dedi. Daha da moralim düzelmişti..






Yerlerdeki yazilar ise tam bir süprizdi..

  










Acaba şimdi ne yazacak heyecanıyla hep yerlere baktım... Her koseden cikan AliRiza ve Yamac nerdeyse bizim kadar kosmuşlardır..Ben tabii  olayın sadece 1/4ünü görüyordum. Onlar aynı eforu bir de Dilek, Pınar ve Göktuğ için sarfediyorlardı.

Bir noktada koşuculardan birisi bana Göksuu diye bağırdı, tanımadık bir  ses  ve Türkçe bağırıyor. Meğer Murat Taşkıranmış.   Onunla da yaklaşık 10 km kadar on and off  beraber gittik ve sohbet ettik. Ama o benden 1 tur öndeydi, çok kıskanıyordum:) ben son tura girerken o finish için gözlerden kayboldu. Zaten kedinin ciğere baktığı gibi turları tam finishin yanından geçirmek nedir.. Resmen ızdırap çektik:) Son tura girdiğimde enerjim olacak mı bilmiyordum, ama tam aksine son tur diye enerjim daha da yerindeydi. Hatta kendimce hızlandım. İnsanlar bu saatlerde koşan insanların koşuda yürümesini bekliyor ama ben daha da hızlanmış yanlarından geçerken bana alien gibi bakıyorlardı. Bunu Sezin söyledi bir gün önce ve gerçekten öyleydi. I was the alien at that moment:)
Yarisin her aninda hala aksilik beklerken bu kadar sorunsuz ve mutlulukla yarisi bitirecegimi beklemiyordum. Hep duydugum hikayeler zorluklara yonelikti. Bizim sansimiz yerindeydi, kuvvetimiz tamdi ve guzelce bitti. Finishte Paul demedi you are an ironman i, ona bozuldum ama olsun:) Onca zamanin emeginin sonucunu aldik ve bitti mi yani? 

Eeee simdi bitti mi anlamadim, hem de umdugumdan iyi mi geldim??? Sanirim korkudan cok calistik, korkudan enerji save ederek gittik, temkinli olduk ve güzel bir yaris cikardik. 















Sonunda kutlamayı da hakettik:)))) Kendisi bisikletindeki arıza nedeniyle yarışı bırakmasına rağmen bizim için kutlama yapmayı ihmal etmedi. Bu güzel jest için Emre Tacir ve canım arkadaşım Sezin'e çok teşekkürler...

 
Her hikayenin olduğu gibi bunun da sonuna geldik. Ama elbette çok şey öğrendim. Bir takım olarak hareket etmeseydik bu yarış oldukça zorlu olabilirdi. Hep destek olduk birbirimize. Harika bir yaris icin yanimda hep Aliriza vardi. Bütün sorularıma yanıt verdi her daim. Bütün sene yanımda Kalmardashlarım vardı. Sabahın köründe acı acı çalan telefonu açtığımdaki tatlı ses,hadi kalkmadın mı diyen Dilek,  benim gibi sabah uykusunu seven gelmiycem diyen Pınar, hep beraberdik.. Bütün sene birbirimizin kahrını çektik. 
Her haftasonu bisikletlerinde biz sıkılmayalım diye yeni rotalar çıkartan Barkın vardı. Ve bu rotaları yaparken bıkmadan saatlerce bizi arabayla takip eden Yamacımız. Nasıl hakkınızı ödesek azdır. Beni yüzme konusunda rahatlatmak için arayan Didem, kızım nasıl  yapıyorsun anlamıyorum diyen Ayşetim ve Denom hiç yanımdan ayrılmadılar. Bıkmadan kahin gibi bana iyi yapacaksın diyen Burcu ve Gülingen hepinize çok teşekkür ederim:) Haftasonu yüzmelerimize renk katan ve bize yardımcı olan Yasemini de asla atlayamam. Sıra sende Yasemin:)
Bütün sene programını takip ettiğim Duygun örtmenim ise Norveç, Luxembourg ve Kalmar derecelerimin mimarıdır..Teşekkürler ÖRTMENİM....

Annem, babama, abime, Benal'e ve Cincan'ıma ise hiç girmiyorum. Onlar durmadan bu işi yapmam için destek olurken Allah akıl fikir versin demeden edemediler, haklılar:) Onların desteği olmadan olamazdı ki, her zaman öyle olmuştu zaten:)

Şu anda gerçek bir boşluktayım. Seneye ne yapacağım düşünceleri. Gerçekten bir virüsmüş. 

Şimdi zaman eğlenme zamanı diyordum ama gönlüm oyunu yine spor yapmaktan yana kullanıyor.

THE END!!!:))))